Karacasu ilçe merkezine 12 km uzaklıktaki Geyre köyü sınırları içindedir. Bu ören yerine giderken Dandalaz çayı üzerinde bulunan tarihi köprüyü de görmek mümkün. Babadağ eteklerinde, denizden 600 metre yüksekliktedir. İzmir´den hesaplanacak olursa, karayoluyla 230 km, Aydın il merkezinden ise 100 km uzaklıkta bulunmaktadır. Ege turizm bölgesini Pamukkale´ye ve Antalya´ya bağlayan güzergaha yakın olduğundan turistik turlarda giderek artan taleple yer almaktadır.
Arkeolojik kazılara son yıllarda büyük önem verilmesi, bu kazılarda bulunan çok iyi korunmuş sanat eserlerinin bolluğu ve güzelliği, buluntuların yerinde yapılan bir müzede topluca değerlendirilip sergilenmesi dolayısıyla Afrodisias´ı Aydın ilinin sahip olduğu en önemli kültür mirası haline sokmaktadır. Aydın ilinin güneydoğusunda, Karia bölgesinin ise kuzeydoğusunda yer alan Afrodisias hakkında tarihsel kayıtlarda çok az bilgi bulunmaktadır. Daha çok yapılan arkeolojik kazılar, kendi açıklamasını da birlikte getirmektedir. Bizanslı tarihçi Stephanus´un yazdığına göre bir leleg-pelasg yerleşimi olan kentin ilk adı Lelegonpolis idi. Gelişince Megalopo-lis adını aldı. Daha sonra da Babil´in yarı söylence kralı Ninos´un ardından Ninoe diye anılmaya başlandı. Bu adına, Afrodisias´da bulunmuş bir kabartma üzerinde de rastlanmıştır.
Nino, nina ve nin Akad dilinde Tanrıça İştar, Astarte ya da Astartia için de kullanılmaktadır, İştar, Babil ve Ninova´nın Hazreti Süleyman´a bile hükmetmiş aşk tanrıçası idi ve özellikleri Afrodit´inkilere çok benzemekte idi. Daha doğrusu Afrodisias, Ninoe´nin Yunanca çevirisi idi. Bu durum, bir Karia yerleşim yeri olan doğu etkisinde çok eski bir Ana Tanrıça tapım yeri olduğunun kanıtı sayılıyor. Asurluların Babil´den çok uzak bir köşede İştar adına bir tapım yeri kurdukları varsayımı hiç de yabana atılmayacak bir olasılıktır,İ. Ö. 2000´in başlarında, Hititler´in ilk dönemlerinde Anadolu´da birçok Asur Kolonisi bulunuyordu. Hellenistik çağda, Yerel Tanrı ve Tanrıçalara Yunan mitolojisindeki benzerlerinin adlarını yakıştırmak adet olmuştu. Afrodisias Afrodit´i de aslında karakter olarak Yunan Afrodit´inden bir hayli ayrılmaktadır. Daha çok, Anadolu´daki toprak, yeraltı ve bereketi de simgeleyen Ana Tanrıça Kibele´ye benzemektedir. Bir bakıma Efes Artemis´i ile de benzeşir.
Afrodisias´da antik tiyatronun yaslandığı tepe, aslında İ. Ö. 3000 yılından daha fazla bir zaman öncesinden yığılmaya başlamış bir höyüktür. Burada yapılan kazılar, eski Tunç çağından beri yerleşim yeri olarak seçilmiş bu yerin tarih öncesi kültürleri hakkında yeterince bilgi veriyor.
İ. Ö. III. yy.da Mısır´dan gelerek Karia hakkında bir kitap yazmış olan tarihçi Appolo-nios, Afrodisias´lı olarak anılır. Afrodisias´ın kent olarak adı, ilk kez Romalı diktatör Sul-la´nın İ. Ö. 82 yılında Delphor Tapınağı´nm Kehanetine uyarak buraya Karia´nın sembolü olan çift yüzlü balta ile altın bir taç göndermesi dolayısıyla geçer. Belgede biraz abartılı da olsa, Tanrıça Afrodit adına adanmış büyük bir Karia kentinden söz eder. Bu arada Afrodisias adı geçen paralara da rastlanıyor.
Basılan ilk paralardan Aphrodisias´m adı komşu kent olan Plarasa´dan (Bingeç) sonra yazılıyor. Daha sonraki sikkelerde Plarasa adı ortadan tamamen kalkıyor. Bütün bunlar Afrodisias´ın başlangıçta tıpkı Didim gibi sadece bir tapım yeri olduğunu, çevresinde zamanla gereksinmelerden doğan bir yerleşim alanı geliştiğini ve günün birinde de Plarasa adlı kentin tarih sahnesinden silinip Afrodisias´ın bir kent durumuna yükseldiğini gösteriyor. Afrodisias yazıtlarından birinde de İ. Ö. I. yy.da eyaletteki vergi toplayıcılarının tutumunu şikayetle görevlendirilmiş iki Afrodisias´lının Roma´ya gidişlerinden bahsetmektedir. İ. Ö. 39-35 yılları arasında Marcus Antonius tarafından gönderilen senato buyrultusu, Afrodisias tapınağının sağınma sınırının Efes´teki Artemis tapınağının ki kadar genişletildiğine dairdir.
Tiyatro kazılarında çok sayıda imparator mesajları bulunmuştur. Bunların çoğu uygulanacak olan bağışıklıkları içermektedir. Roma´nın imparatorluk dönemi, Afrodisias´ın altın çağı olmuştur. Önemli bir edebiyat, sanat merkezi olan kent, tıp ve felsefe alanında atılımlar yaptı. Ayrıca Afrodisias´da çok ünlü bir heykel okulu vardı. Yapılan kazılarda bir heykel atölyesi ile çok sayıda tamamlanmış ve yarı yarıya yapılmış heykel bulundu. Heykellerde kullanılan mavimsi gri mermer Babadağ´ının eteklerinde, kentin 2 km. doğusundaki ocaklarda çıkarılıyordu. Bu taş, yerinde işlendiği gibi bir heykel malzemesi olarak yarı işlenmiş ya da bloklar halinde özellikle Menderes vadisindekiler olmak üzere Anadolu´nun başka kentlerine de ihraç ediliyordu. Roma´da İtalya´nın ve Yunanistan´ın her köşesindeki birçok kentte bulunan bir çok güzel heykelde Afrodisias´lı ustaların imzaları tespit edilmiştir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki Afrodisias´da yapılan şenlikler sırasındaki heykel yarışması, yalnız bu kente özgü olaydır.
Hıristiyanlığın yayılması ve imparatorluğun resmi dini olmasından sonra, Afrodit´in adını unutturmak üzere Bizans döneminde buraya Stavropolis (Haç kenti) adı verildi. Ancak, kent bölgenin adı olan Karia olarak anıldı. Türkler tarafından eski kalıntılar üzerine kurulan köyün Geyre adınında Karia´dan bozma olduğu sanılıyor.
Afrodisias ören yeri, geçen yüzyılın başından itibaren batılı gezginlerin dikkatini çekmeye başlamıştır. Bunların başında Charles Texier ve Laborde gelmektedir. Bunlar görülen kalıntıları anlatmışlar ve bunlardan çizimler de yapmışlardır. 1904-1905 yıllarında Paul Gaudin başkanlığında bir Fransız heyet kısa süreli iki kazı yaptı. 1913´de A. Boulanger´in de bir teşebbüsü oldu. 1937´de Julio Jakopi´nin yönetimindeki İtalyan heyeti de kazılar yaptı. En verimli kazılar ise, 1961 yılından beri Prof. Kenan ERİM yönetimindeki (1990 yılında vefat etti) National Geographic Society tarafından da desteklenen New York Üniversitesi adına yapılanlar olmuştur. Bu kazılar sırasında iyi korunmuş birçok yapı yanında olağanüstü güzellikte sayısız heykel gün yüzüne çıkarıldı. Bunların ancak bir bölümü Aphrodisias´ta kurulan özel müzeye yerleştirilebildi.
Aşağı yukarı 520 hektarlık bir alanı kaplayan Aphrodisias öreni Roma döneminde inşa edilmiş, Bizans döneminde onarılmış 3,5 km´lik bir surla çevrilmiştir. Duvarın inşa ve onarımlarında eski mimari parçaların kullanıldığını görüyoruz. Kent, aslında Prehistorik bir höyük olan 15 metre yükseklikteki Akropol tepesi diye anılan yükselti hariç düz bir alanda kurulmuştur.